ortadogunun-isvicresi-lubnan-1

Bu ayki köşemde Ortadoğu’nun İsviçre’si olarak anılan Lübnan ve aynı zamanda Ortadoğu’nun Paris’i olarak adlandırılan başkenti Beyrut’tan bahsedeceğim.

Aslında Lübnan Ortadoğu’nun Enleri’nin ülkesi. Yıllardır süre gelen iç karışıklıklar, dış güçlerle olan bitmek bilmeyen hesaplaşmalar, siyasi dalgalanmalar, üst üste gelen ekonomik buhranlar ve giderek artan genç nüfus göçü. İşte bunların hepsi aslında Lübnan’ın son yıllarını özetler nitelikte.

Lübnan’ın demografik yapısı gerçekten ilginç bir yapıya sahip. Bu anlamda nüfusu yaklaşık olarak 6.8 milyon iken yurtdışında yaşayan Lübnanlılar’ın nüfusunun 15.4 milyon olduğu tahmin edilmektedir. İç savaş öncesi Hristiyan ve Müslüman halk neredeyse yarı yarıyken, günümüzde bu oran Müslümanlar’ın lehinde.

Hristiyanlıktan farklı olarak nüfus birçok etnik ve dini mezheplere ayrılmış. Aralarında özellikle Şii olmak üzere, Sünni, Dürzi ve az da olsa Ermeniler bulunmaktadır.

Bir zamanlar denizci Fenikeliler’in ana vatanı olan Lübnan daha sonraları Asur, Babil, Pers, Makedonya Krallığı, Roma İmparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu ve son olarak da İngiliz ve Fransız sömürgelerinin boyunduruğu altına da girdi.

1946 yılında Fransız kuvvetleri ülkeden çekilse de, uzun yıllar istikrar sağlanamadı. Her ne kadar karışık dini bir yapıya sahip olsa da Lübnan ilk yıllarında Orta Doğu’nun en modern ve refah ülkelerinden biriydi.

FKÖ’nün ( Filistin Kurtuluş Örgütü) Ürdün’de yenilmesiyle Filistinlerin Lübnan’a yerleşmesi, bununla beraber arta gelen Müslüman –Hristiyan mezhepsel gerilim sonucunda 1975 yılında iç savaş patlak vermiştir.

Suriye başta olmak üzere birçok ülkenin müdahalesi, İsrail’in Beyrut kuşatması, FKÖ’nün tekrar ülkeye yerleşmesi Lübnan’ın 1991 yılına gelindiğinde harabeye dönmesine neden olmuştu.

1991 yılında sonra kendini toparlamaya çalışan ülke 2006’da İsrail tarafından tekrar hava saldırılarına maruz kalmış ve ekonomisi çökmüştür.

Her ne kadar devlet yönetim biçiminde cumhurbaşkanının Maronit (Maruni), başbakanın Sünni, meclis başkanının Şii, meclis başkan yardımcısı ile başbakan yardımcısının Ortodoks olması gerektiği konusunda anlaşılmaya varılsa da bu kadar çalkantılı bir tarih ve karışık demografik yapı sebebiyle siyasetinde günümüzde hala bir türlü istikrar sağlanamamıştır.

Bunun önemli bir sebebi başta Fransa ve diğer ülkelerin görünmez ellerinin anlaşmaya varamamasıdır belki de.

Lübnan ekonomisi ise daha çok özel sektöre dayalı bir ekonomi. En güçlü sektörleri ise bankacılık ve turizmdir. 2013 yılında patlak veren Suriye savaşı nedeniyle ülkeye akın eden Suriyelilerin oluşturduğu ucuz işçilik halkın giderek fakirleşmesine sebep olmuştur.

Lübnan’ın dış ticaret rakamlarına bakıldığında, mineral yakıtlar, ilaç sanayii, nakil vasıtaları, kıymetli taşlar, makine teçhizatları ve elektrik ürünleri ithalatında önemli bir yer tutarken, en çok ithalat yaptığı ülkeler ise sırasıyla Amerika, Çin, Yunanistan, Rusya, İtalya, Almanya ve Türkiye’dir.

Türkiye’den en çok sırasıyla mineral yakıtlar, demir-çelik, tekstil ürünleri, plastik malzemeleri, gıda ürünleri, tütün mamulleri, mobilya ve elektrik malzemeleri ithal etmektedir.

İhracat rakamlarına bakacak olursak kıymetli taşlar, makine teçhizatları, elektrik malzemeleri ve plastik malzemeleri yer almaktadır. En çok ihracat yaptığı ülkeler ise İsviçre, BAE, Suudi Arabistan, Suriye ve Irak’tır.

Etnik yapısının karışık olması ve buna bağlı olarak yerleşim yerlerinde de tek bir bölgeden çok tüm ülkeye yayılması sebebiyle Lübnan’da ticaretin döndüğü pazarlar diğer ülkelerdeki gibi tek bir caddede, semtte veya şehirde toplanmış değil.

Örneğin, başkent Beyrut, limana ev sahipliği yapması sebebiyle eskiden ticaretin ve alışverişin merkezi iken, yerleşimin tamamlanması ve inşaatın doygunluğa ulaşması sebebiyle yapı-inşaatın yeni gözdesi Trablus şehri olmuştur.

Lübnan’da Türk ürünlerine karşı ciddi anlamda büyük bir sempati duyulmaktadır. Halk Türk ürünlerinin kalitesine çok fazla güvenmekte ve bu yüzden tercih de etmektedir.

Elektrik pazarına baktığınızda Türk markalarından DE-PA, MEKAS Kablo, Viko, Günsan Elektrik, Sigma Elektrik, AY-KA gibi birçok markanın ürünleri bulunmaktadır.

Bunun yanı sıra çok fazla çeşitli kalitede Çin ürünlerine ve Legrand, Schneider, Vmar, Gewiss gibi Avrupa markalarına çokça rastlamak mümkün.

Lübnan pazarının en büyük dezavantajlarından biri galiba taklit malların çokluğu. Sadece Avrupa markaları değil Türk ürünlerinin de Çin’de taklidi yapılıp satılıyor.

Fiyat olarak diğer Orta Doğu ülkelerine nazaran çok dip fiyatlardan satış yapmak gerekebiliyor. Türk markalarına ne kadar çok güvenseler de halk fiyatları her zaman Çinle yarıştırırcasına çok düşük görmek istiyor.

Devlet ihalelerinde daha çok Avrupalı markalar tercih ediliyor olsa da, şartnamelere uygun özellikle Avrupa kurumlarından geçerli sertifikaları olan Türk markalarının ihalelerde şansı olabiliyor.

Sadece elektrik değil, Türk markaları inşaat, tekstil, mobilya gibi alanlarda da oldukça etkin. Bunlar arasında Yılmazlar İnşaat, Sarar, Mavi Jeans, Zeki Triko, Damat & Tween, Step Halı, İstikbal bulunmaktadır.

Ayrıca 2013 yılından beri Lübnan’da enerji gemileriyle faaliyet gösteren Karadeniz Holding, ülkenin kurulu elektrik gücünün %40’nı sırtlamıştır.

Para transferi konusunda ise son zamanlarda yaşanan ekonomik sorunlar sebebiyle doların bankada 1500 Lübnan lirası iken kara borsada 12500 olması sebebiyle yolcu beraberi olarak yapılmaktadır.

Ülkenin istikrarsızlığı ve genç nüfusun işsizlik yüzünden sürekli göç etmesi Lübnan’ı dezavantajlı kılsa da sağlam bir bayilik sistemiyle mütevazi satışlar yaparak markanızı pazarda duyurmanız zor değil. Türk markaları Türk olmalarından ötürü yarışa zaten 1-0 önde başlıyorlar.

Görüşmek dileğiyle..

Genco UYSAL
1984’te İstanbul’da doğan Genco Uysal; liseyi Saint Benoit Fransız Lisesi’nde, üniversiteyi Strazburg Robert Schuman Üniversitesinde ve yüksek lisansını Belçika’nın Brüksel şehrindeki Haute Ecole Bruxelles Üniversitesi’nde tamamlıyor. 125 ülke gezerek aktif satış yapması dolayısıyla, “ihracatın çılgın çocuğu” diye anılmaya başlayan alan Genco Uysal, ailesinin sağlık problemleri nedeniyle 2014 yılında Türkiye’ye dönüş yapıyor.