Bu yazıyı; birinci grup olarak adlandıracağım; Bebek Patlaması Kuşağı (1942-1964) ile X Kuşağı tarafından (1965-1980) muhtemelen olumlu ve ikinci grup olarak adlandıracağım Y Kuşağı (1981-2000) ile Z Kuşağı (2001-20..) tarafından, yine muhtemelen olumsuz tepkiler alma riskini göze alarak ve hiç de dert etmeden yazıyorum.
Çünkü; bireysel çıkarlarını toplum faydasının önüne koyacak kadar liberalleşmenin bu hızlı ve sınır tanımayan yayılmacı yolculuğu durdurulamazsa, insanlığa vereceği zarar bakımından kocaman bir göktaşından bile daha tehlikeli olacağını öngörüyorum.
Denge Bozulursa..
Yaşamım boyunca bana öğrendiğim en yüce ve sarsılmaz kavramın ne olduğu sorulsa; hiç düşünmeden “denge” derdim. Doğası gereği haz peşinde olan insan için, varlığın inşa birimi olan ölçünün ideal dengeyi bulmasıyla oluşan ahenkten daha büyük haz kaynağı yoktur.
Örneğin; insan vücudunun iç işleyişini sağlayan, bugün bilindiği kadarıyla 200’den fazla hormonun bulunduğu endokrin sistem, bu hormonların doğru zamanda, doğru seviyelerde salınması yani dengesiyle insanı ideal şekilde hayatta tutar.
Bu dengeyi bozduğunuzda ortaya varlığı tehdit eden; üreme bozukluklarından depresyona, bağışıklık fonksiyonlarının fesada uğramasından organ hasarlarına bir dizi hastalık çıkacaktır. Tıpkı vücudu ayakta tutan sistemler gibi toplumları da ayakta tutan ana unsurlar vardır.
Kurumsal yapılar başlığı altındaki endüstri bileşeni şirketler ve çalışanları şüphesiz, bir toplumun ideal varlığının en önemli şubeleridir. Bu şubelerin başarısındaki en önemli pay ise beyaz ve mavi yakalardan oluşan genç iş gücünden gelir.
Eğer bu gücü zayıflatırsanız en güçlü dişlilerden birini kırıyorsunuz demektir. İşte beni bu yazıyı yazmak zorunda bırakan da bu iş gücünün sistemli olarak hedef alındığını tespit etmek oldu. Bugün, özellikle dijital medya üzerinden gençlere çok ciddi bir saf’laştırma darbesi vuruluyor.
Bunu sadece Türkiye özelinde söylemiyorum. Küresel anlamda özellikle Z kuşağı ve sonrasını hedef alan “kendimcilik” akımı öyle seviyelere ulaştı ki; gençler artık hayatın pratiklerinden tamamen kopma noktasına geliyor.
Elbette yeni nesilin iş motivasyonu ve kariyer algısının eskisi gibi olmasını beklemiyor, bu motivasyonunu belirleyen; Herzberg’in 1959’da geliştirdiği Çift Faktör Kuramı bileşenlerini tanımlayan etmenlerin dijital çağda geçirdiği evrimi göz ardı etmiyoruz.
Bununla beraber sistemli olarak, gençlerin bugünkü varlıklarını bile tehlikeye sokacak kadar yıkıcı bir tatminsizlik duygusu ve gelecek endişesi aşılayan sinsi tehlikeleri de görüp önlem almak zorundayız. Yoksa önce bağımızı, sonra endüstrimizi yani ekmeğimizi ve nihayet geleceğimizi yitireceğiz.
Bugün geldiğimiz vaziyette, gününün 8 saate varan kısmını dijital medyada geçiren gençler, en ciddi işi platformları da dahil olmak üzere sosyal medya ortamlarında düzenli olarak motivasyon kırıcı gönderilerin tacizine maruz kalıyor.
Tehlikeyi büyütense hadisenin; müstakil hesaplardan gelişigüzel yapılmış paylaşımlar değil, kitleleri gereği birbirinden çok farklı platformlardaki benzer hesapların, organize şekilde aynı yıkıcı duyguları pompalayan sistemli adımlar olduğu gerçeğidir.
Yayınlanan ilk gönderiyi takiben, sürü psikolojisi etki rüzgarını da arkasına alarak dijital kar topundan dijital çığa dönüşen bu negatif etkili ve zehirli paylaşımlara eminim hepiniz rastlıyorsunuz.
İş hayatının henüz başındaki bu tertemiz insanlara; motivasyon kırıcı, umutsuzluk aşılayan, çalışmaya başlamadan soğutan, yapacağı her şeyin değersiz ve boşuna çabalamak olacağını, dolayısıyla hiç emek vermemesinin daha doğru olduğu algısı yaratan ve bunu belirli aralıklarla sistemli olarak yapan sosyal medya hesaplarından uzak durun!
Beni anlayan okurlarımdan ricam; bu içerikteki gönderileri beğenmeyin, repost etmeyin, bu kötülüğün bir parçası olmayın!
Bu akımın sistemli ve organize olduğuna dair kanıtları, zihnin işleyiş şekline kolayca etki edebilen dijital dünyanın manipülasyon tekniklerini, nöro-pazarlamanın sadece ürün satışında değil; siyasi, ekonomik, düşünsel birçok alanda fikir satmak için de kullanıldığı gerçeğini izah eden araştırma ve çalışmaları, yazıyı haddi aşacak seviyede uzatacağı için sunmayacağım ama emin olun dijital dünya da rastgele zar atmıyor.
Bu tehlike, akıl-duygu dengesinin gelişimi süren, bu nedenle de hem çok büyük bir güce sahip hem de manipülasyonlara karşı henüz oldukça zayıf zihinler için ne denli onarılmaz sonuçlara götüreceğini bugün fark etmezsek yarının sevimsiz hadiselerinde hep geri dönüp “biz nerde hata yaptık” diye aramak zorunda kalacağız.
Bu nedenle minumum seviyede bile olsa ortak ve bize ait bir dijital aklı, dijital farkındalığı üretmek zorundayız. Bu bizim kuşağımızın payına düşen kısmı..
Ve Siz, Türk Gençliği!..
Hemen bugün sızlanmayı ve şikayet etmeyi bırakarak kendinize büyük bir iyilik yapın. Hayatın, tıpkı kalbinizin atışları ya da aldığınız nefes gibi bir ritmi olduğunu hatırlayın.
Yaşayan her varlığın, stres/relax denge çizgileri arasında belli bir frekansa sahip olduğunu, yaşamı değerli kılan şeyin; haz ve acının birlikteliği gibi zıtlıklar üzerinde yükseldiğini fark edin.
Hedefleriniz ve ideallerinize koşarken, yegane amacınız sadece “ben” olduğu sürece mutlak bir iç huzuru bulmayacağınızı, bu ülküye ancak akıl/gönül dengesine oturtulmuş erdemlerini, “biz” kavramıyla içselleştirenlerin ulaşabildiğini idrak edin.
Duygulanın ama duyguların cehaletine kapılmayın. Akledin ama aklın kölesi de olmayın. Çok çalışmayı sevin ve bilin ki ancak emek verenler sahip olduklarının hak edicisidir.
Doğuştan sahip olduklarınızla sevinmeye hakkınız olmadığı gibi sahip olmadıklarınız için de üzülmeyin.
Hangi iş ya da fikir ya da kim sizi düşünmekten, araştırmaktan, gelişmekten ve bozuklukları düzeltmekten alıkoyuyorsa; o en şahane elbiseleri giymiş, en kusursuz görünüme sahip bir vizyon olarak gözlerinizi kamaştırsa bile sahtedir. Acıtsa bile daima, gerçekleri sahte güzelliklere tercih edin.
Genç dostlarım, bilin ki;
Sizi üretmek yerine tüketmeye, çalışmak yerine atalete, umut yerine umutsuzluğa, yarın yerine düne, idealler yerine boşvermişliğe iten herkes ve her şey en büyük düşmanınızdır. Düşmanlarınıza uyanık olun.
Dijital ağaların genç zihinleriniz üzerinde ellerinde algı neşterleriyle zihinlerinize yön vermesine varlığınıza kast etmesine ve motivasyonunuzu budamalarına izin vermeyin.
Çünkü siz; tarih boyunca en zorlu şartların altından kalkma kabiliyetini binlerce kez göstermiş, güçlükte büyüyen, zorda gelişen köklü bir kültürü aklına ve yüreğine miras almış heyecansınız, umutsunuz, yarınsınız. Siz, gururdan gözlerimizi dolduracak, gerçeğin dibindeki rüyamızsınız.
Akılla, fikirle, sevgiyle ve uyanık kalın..