İçinde bulunduğumuz post modern kültür çağın bir gerçeği olarak, karşımıza çıkan yeni medya kavramında görsel kültür, belki de her zamankinden daha fazla önem kazandı. Profesyonellerin renk, desen, sembol, yazı, slogan gibi unsurların hiçbirini rastgele kullanmadığını, arkasında mutlaka kültürel kodları motifleyen bir felsefeye yer verdiğini hatırlayalım..
Daha önceki yazımda (İletişim Nedir? Neden Önemlidir ?) iletişimin sözlü, sözsüz, yazılı ve görsel 4 kategorik biçimi olduğundan söz etmiştim.
Şimdi buna Mc.Luhan’ın; düşük katılım sağlaması sebebiyle sıcak araçlar (fotoğraf, film ve radyo) ve yüksek düzeyli katılımı nedeniyle soğuk araçlar (karikatür, televizyon, telefon) ayrımını da ekleyelim.
Sanırım sıcak ve soğuk araçları bir arada kullanmasının bir sonucu olarak “İnternete neden multimedya denir?” sorusunu da böylece yanıtlamış olduk.
Kapitalizme dayanan bu yeni medya düzeninde görsel kültür ve dil ile sembolleştirilen iletişim araçları, insanlığın değerlerini ortadan kaldıran manipülatif bir sistem olması sebebiyle ciddi ve haklı eleştirilerin odağıdır.
Çünkü bu sistemde; ortak kültüre sahip toplumlara sunulan tüm medya örneklerinde değerler ve ilkelerin birer araca dönüştüğünü görürsünüz..
Buna güzel bir örnek sunmak istediğimde aklıma ilk bankalar ve içecek markaları geliyor.
Sanırım kardeşlik, dayanışma, yardımlaşma gibi kültürel temalarla duygularınızı gıdıklayarak, sıcacık bir çay içmek üzere davette bulunan bir banka reklamından sonra, şubede karşınızdaki somurtan ve ilgisiz bankacının sizi soğuk bir duvara toslatışını deneyimlemişsinizdir.
Ramazan ayı geldiğinde yoğunluk şiddeti başınızı döndüren içecek reklamlarındaki birlik, inanç , sevgi temasının içimize dokunan yanındaki o tılsım, sofralarımızda eğer bu değerleri istiyorsak, bizi nasıl da gidip bir tane satın almaya yönlendiriyor değil mi?
İnanın bana bunları bilinçli yapmıyorsunuz..
Fizyolojik olarak üst beynimiz saniyede 600.000 bit işlem yaparken, alt beynimiz 2.000.000 bit veri işliyor. Bunun ne demek olduğunu hayal edin.. Aslında farkında olduğumuz düşüncelere ait verilerin, bilinçsiz olarak arka planda işlendiği zihinsel alan nerdeyse 3,5 kat daha büyük.
Peki bu ne anlama geliyor? Bunun reklamcılık, yeni medya düzeni ve kapitalizmle ne ilgisi var?
Bu şu anlama geliyor; izlediğiniz, dinlediğiniz, etkileşim halinde bulunduğunuz tüm reklamlar ve multimedya araçlarında ilkeler ve değerler, sizin satın alma sürecinizi etkileyecek şekilde tasarlanır ve inşa edilir.
Bu dünyanın yegane gerçeği “tüketimdir” ve her şey tüketilmeye dolayısıyla satın alınmaya uygun biçime getirilir. O yüzden bir bakıma hepimizin masum olduğunu söyleyip sizi rahatlatmak isterim. Ancak bir yandan da bilinçlenmek ve silkelenmek zorunda olduğumuzu söyleyerek rahatsız edeceğim.
Rahatsız edeceğim çünkü; belki herkesin giyemediği ama markasını çok iyi bildiği kazağınızı mağazadan alanın, aslında siz olmadığınızı bilmeniz gerektiğini düşünüyorum. Karnınız acıktığında sizi o çok ünlü fast fooda sürükleyenin ne olduğu üzerine düşünmenizi diliyorum..
Yazımının burasında “iyi ama bunun neyi kötü?” diye düşünüyor olabilirsiniz. Elbette ürünlerin özellikleri, avantajları, sunacağı kolaylıklar ve faydalarının özellikle multimedyada sunulması son derece akla uygundur ve reel hayatın kaçınılmaz zorunluluğudur.
Bir reklamcı ve medya mensubu olarak buraya kadar olan kısmı mesleğim gereği sonuna kadar savunabilirim. Ancak ilkeler dünyasının kapitalizmin sevmediği 2 sultanı vardır; DÜRÜSTLÜK ve İRADE. Dürüstlük markanın sorumluluğu iken, irade tüketicinin özel alanıdır.
Oysa post modern kültür çağında, kapitalist tüketim sistemi, markaları nasıl yaparsan yap ama sat! diyerek dürüstlükten taviz vermeye, ilkeleri araçsallaştıran bilinç altı sembol bombardımanıyla da tüketiciyi seçim hakkın yok, mutlaka alacaksın! noktasına itiyor.
Şunu da itiraf etmezsem kendimi dürüst hissetmeyeceğim ki; pozisyonum itibariyle tüm bu kodları bilen biri olduğum halde, her şey bittikten sonra “bunu neden aldım ki?” dediğim çok şey olmuştur.
Çünkü; Buna gerçekten ihtiyacım var mı? ve İhtiyacımı en uygun biçimde hangisi karşılar? sorularını sormadığım anlarda ben de herkes gibi farkındalığını yitirmiş, dolayısıyla bilinçaltıyla karar veren biriyim.
Yazının başında size, profesyonellerin kültürel sembol öğelerini gelişigüzel kullanmadığından söz etmiştim.
Şu anda bu satırlarla yapmak istediğim şey ise, belki de bir mesleki ilke olarak; tasarım ve bütünlük gerektiren tüm reklam alanlarında, işi ehli olan profesyonellere verilmesi gerektiği ancak bu inşa aşamaların hiçbirinde, ilkelerin sultanlarına dokunulmaması gerektiğini salık vermekten ibaret..
Satıyorsanız dürüstlüğünüzü, alıyorsanız iradenizi koruyun!