Avrupa Birliği (AB), Yeşil Mutabakat ile gerçekleştirmek istediği yeni dünya düzeninin konseptini “yeşil” olarak belirlediğini tüm dünyaya duyurdu. Yeşil dünya düzeni planını AB’nin küresel iklim kriziyle mücadele konusunda başlattığı çok büyük bir propaganda ve meydan okuma olarak değerlendirebiliriz.
Zira, yeni ekonomik düzen içerisinde AB, düşük karbon emisyonu ve daha az atık, temiz enerji, sürdürülebilir ulaşım ve gıda vb gibi önceliği çevre olan girişimler gerçekleştirmeyi hedefliyor. Tüm bunları bir iyi niyet göstergesi olmaktan çıkarıp çeşitli politika, plan ve strateji ile çok daha somut, kapsamlı, açık ve net hale getiriyor. Daha birkaç senelik bir geçmişi olmasına rağmen Avrupa yeşil düzeni projesi, AB’nin öncülüğünde tüm dünyanın daha yeşil olması için başlatılan çok kapsamlı bir hareket olmaya şimdiden aday.
Peki, Yeşil Mutabakat başta AB olmak üzere diğer ülkelerin ekonomilerini ve uluslararası ticareti nasıl etkileyecek? Bu mutabakat her ne kadar AB’nin ekonomik büyümesini doğal kaynak kullanımından ayrıştıran, çevreyi önceleyen, biyoçeşitliliği koruyan, karbon ayak izini azaltan; tarımı, ulaşımı ve yapılaşmayı sürdürülebilir hale getiren bir eylem olarak lanse edilse de pek çok tartışmalı konuyu ve belirsizliği de beraberinde getiriyor.
Bu konuların ağırlıklı olarak ekonomik dinamikler etrafında şekillendiğini ve bu yüzden AB üyesi ve üye olmayan devletlerin yaratılmak istenen yeni ekonomik düzen ile ilgili bir bakıma çatlak sesler oluşturduğunu söyleyebiliriz. AB’nin küreselleşme ve kalkınmayı çevre ile uyumlu hale getirmek ve sürdürülebilir bir AB ekonomisi inşa etmek için başlattığı bu projenin ekonomik boyutuna birazdan yakından bakalım.
Avrupa Yeşil Düzenine Geçiş
AB, yeni ekonomik düzende daha düşük karbonlu ürünler, sistemler ve süreçler kullanılmasını istiyor (nihai hedef 2050’de karbon nötr bir Avrupa yaratmak). Bu da halihazırda yüksek karbon kullanımına bağlı sektörler ve ekonomisi bu sektörlere bağlı olan ülkeler için tehlike çanlarının çalması anlamına geliyor.
AB’nin Yeşil Mutabakat ile planladığı yeşil dünya düzeninde, geçmişte kömür, petrol, doğal gaz gibi fosil kaynakları küreselleşme ve kalkınma için kullanan kurumların ve ülkelerin köklü bir dönüşüme gitmesi gerekiyor.
Özellikle enerji sektörü fosil kaynaklara bağlı olan ülkeler bu sebeple Yeşil Mutabakat kapsamında geliştirilen planlar ve politikalar için olumsuz görüş bildiriyor. Zira, karbonsuz bir ekonomi yaratmak demek, içerisinde, tedarik zincirinde ve üretiminde doğrudan veya dolaylı olarak kömür, petrol ve doğal gaz kullanılan ürünlerin rafa kaldırılması demek. Bu da kurumlar, sektörler ve ülkeler için gelirlerin ve istihdamın azalması ve maliyetlerin yükselmesi anlamına geliyor, ki bunu başta AB istemez elbette.
AB, bunu göz önünde bulundurarak adil bir geçiş mekanizması oluşturmayı hedefliyor. Yeşil dünya düzenine geçiş için şimdiden milyarlarca dolarlık bir fon oluşturan AB, bu fon aracılığıyla yeni ekonomik düzene geçerken ekonomik problemler yaşayan oyunculara destek olmak istiyor. Bu desteğin önümüzdeki yıllarda kademeli olarak artması ve toplamda 1 trilyon dolara ulaşması hedefleniyor. Bu miktar, halihazırda ekonomisi güçlü olan AB için çok büyük bir külfet olmasa da yine de AB ekonomisine kısa vadede ilave bir yük getirecek ve bundan AB’nin tüm paydaşları az veya çok etkilenecektir.
Yeni Dünya Düzeninde ABD ve Çin
Bilindiği üzere ABD ve Çin, halihazırda dünyanın toplam karbon ayak izinin çok büyük bir bölümünü oluşturuyor. Bunda bu ülkelerin, özellikle Çin’in, nüfusu, büyük ekonomileri ve elbette yüksek teknolojiyi kullanmaları en kritik faktörler.
Daha fazla nüfus; daha fazla enerji ve gıda ihtiyacı, daha geniş ulaşım hatları ve araçları ve tabii ki daha fazla sanayileşme anlamına geliyor. Tüm bunlar neticesinde çok büyük bir sera gazı emisyonu ortaya çıkıyor. Her ne kadar küresel ısınma ve iklim değişikliğiyle mücadele kapsamında taşın altına ellerini koysalar da bu ülkelerin yeşil dünya düzeni yaratma noktasında AB kadar istekli ve agresif olduklarını söylemek biraz güç.
AB Yeşil Mutabakat’ı sadece bir eylem planı değil bir manifesto olarak duyurmuş ve bu konuda kararlı olduğunu belirtmiştir. Bununla beraber, dünyada yeni ekonomik düzenin inşaası sadece AB’nin sorumluluğunda olan veya AB’nin tek başına gerçekleştirebileceği bir eylem değil.
Bunda başta ABD ve Çin olmak üzere diğer büyük küresel oyunculara da büyük görevler düşüyor. Fakat ekonomileri, nüfusları, sanayileri ve teknolojileri yüksek karbon emisyonuna neden olduğundan, bu ülkelerin Avrupa yeşil düzenine ayak uydurmaları; en azından bu konuda AB kadar hızlı aksiyon almaları pek mümkün değil. Bu nedenle ABD ve Çin’in Yeşil Mutabakat’a biraz mesafeli yaklaştıklarını söyleyebiliriz.
Önümüzdeki yıllarda AB, bu konuda kararlılığını ve hassasiyetini sürdürmek istediğinde karşısında ABD ve Çin’i bulacaktır şüphesiz. Bu da başta ekonomi ve siyasi olmak üzere yeni küresel krizler yaratabilir ve bundan tüm dünya olumsuz etkilenebilir. Krizlerin boyutu, etkisi ve süresi ne olur bilinmez fakat kriz sonrası ekonomi düzeninde Yeşil Mutabakat öncüsü AB’nin küresel sahnede tek başına kalma ihtimali de bulunuyor.
Yeşil Dünya Düzeninde Ticaret
AB, Yeşil Mutabakat ile beraber ticaret sisteminde de birtakım köklü değişiklikler ve dönüşümler yapacaktır. Bu, Avrupa yeşil düzenini oluşturmak için bir zorunluluk niteliğinde. AB’nin yeni ekonomik düzendeki en önemli hamlesinin “sınırda karbon düzenlemesi” olduğunu söyleyebiliriz.
Bu düzenleme ile AB’nin “yeşil” kriterlerine uymayan hiçbir ürün AB pazarına sokulamayacak ve ürünün ihtiva ettiği karbon miktarı AB Emisyon Ticareti Sistemi aracılığıyla vergilendirilecektir. Bu durum, çevreci olduğu kadar ekonomik anlamda bazı zorlukları da beraberinde getirecektir.
Çünkü bu noktada, karbon emisyonu yüksek ürün, hizmet ve sistemleri olan işletmeler, bu düzenlemeden daha fazla etkilenecek ve bu da sektörel krizleri ve rekabet sorunlarını tetikleyecek ve ülkelerdeki ekonomik refahı yakından etkileyecektir. Ayrıca Türkiye gibi ihracatının büyük bir bölümünü AB’ye yapan ülkeler, yeni ekonomik düzene ayak uyduramadığı takdirde ekonomik anlamda büyük çöküntüler yaşayabilir.
İngiltere’nin AB’den Ayrılması
İngiltere, AB’nin hem nüfus hem de ekonomik anlamda en büyük ve önemli üyelerinden biriydi ve geçtiğimiz yıllarda Brexit ile beraber AB’den ayrılış sürecini başlattı. Bu durumun, ekonomik, ticari, siyasi ve sosyal anlamda çok çeşitli etkileri oldu.
AB’nin, İngiltere’nin ayrılışıyla beraber yeşil dünya düzenini inşa ederken çok önemli bir yara aldığını söyleyebiliriz. Zira, İngiltere AB içerisinde kalmaya devam etseydi yeni ekonomik düzenin oluşturulması sürecine çok önemli katkılar sunabilirdi. AB’nin bu yeşil propagandasının etki alanını genişletebilir ve hedeflerine daha hızlı ulaşmasını sağlayabilirdi. AB’nin İngiltere’siz bir Avrupa yeşil düzeni inşa etmek için planlarında değişikliğe gitmesi kaçınılmaz hale gelmiştir.