Tüm iş kollarında hem ticari işletmeler hem de esnaf işletmeleri fark etmeksizin alım satıma dayalı bir temel ilişki içerisinde faaliyetler yürütülmektedir.
Bunun sonucunda da alım satıma dayalı olarak her sözleşmesel ilişkide taraflar alacaklı veya borçlu sıfatına haiz olmaktadır.
Bu basit ilişki aslında sadece ticari işlerde değil, günlük yaşam içerisinde dahi söz konusu olmakta; müşteri marketten alışveriş yaparken para ödeme borcu altına girmekte, market de satışa sunmuş olduğu ürünleri satma borcu altına girmektedir veya bir taksi şoförü müşterisini talep edilen yere götürmek müşteri de bu hizmetin karşılığı olan parayı ödeme borcu altına girmektedir.
Bu ilişkilerin tamamı aslında hukuken bir sözleşme niteliğinde olup birçok sözleşmede de taraflar karşılıklı olarak alacak hakkına sahip olmakla birlikte buna karşılık olarak birtakım borçlar altına girmektedir.
Sözleşmeler gerçek kişilerin hayatları içerisinde dahi bu kadar önemli bir yer edinmişken ticari işletmeler açısından sahip olduğu önem tartışmasızdır.
Sadece Sözleşme Varlığı Beklenen Korumayı Sağlayamaz
Sözleşmenin taraflar arasında kurulmuş olması tek başına tarafları koruyacak niteliğe sahip değildir. Bahsettiğimiz sözleşme tarafları sadece borç altına sokmakla birlikte; bir tarafın diğer taraftan borcunu yerine getirmesi için talepte bulunma hakkını veren bir işlemdir.
Alacaklı olan kişi borcun zamanında ödenmesi (veya yerine getirilmesi), borcun eksiksiz olarak ifa edilmesi, borç bir koşula bağlandıysa o koşullar altında yerine getirilmesi sözüne bağlı olarak yatırımlarını yönlendirebilir ve bu söze güvenerek farklı bir sözleşme yaparak ekonomik planını oluşturabilir.
Bu nedenle sözleşmenin borçlandırıcı özelliği karşısında ayrıca alacaklı olan kişinin borçlunun borcunu zamanında yerine getirmesi için de kendisini güvence altına alması gerekmektedir.
Borcun zamanında ve gereği gibi yerine getirilmesi amacıyla da alacaklılar bir takım teminat niteliğinde işlemlere ihtiyaç duymaktadır.
Rehin, kefalet, ipotek, teminat senedi gibi farklı bir takım hukuki tedbir ve teminat yolları var olmakla birlikte sözleşmeler içerisine eklenecek bir ceza koşulu da alacaktan beklenen menfaatin sağlanması açısından önem arz etmektedir.
Yapılan Sözleşmeyi Ayakta Tutmak Ve Ceza Koşulu
Bir sözleşme hazırlanırken tarafların bu sözleşmeden bekledikleri menfaat ve taraflar arasında ortaya çıkabilecek uyuşmazlıklarda sözleşmeden beklenen korumanın ne olduğu öncelikli olarak irdelenmelidir.
Şüphesiz ki bir sözleşme taraflar arasında uyuşmazlık çıkartmayacak şekilde hazırlandığı takdirde başarılı bir sözleşme olarak nitelendirilebilir.
Eğer taraflar sözleşmesel borçlarını yerine getirmek yönünde bir baskı altında olursa şüphesiz ki sözleşmenin devamı için gösterecekleri çaba da artacaktır.
Değişen şartlara ve ekonomik koşullara göre de karşılaşılacak hukuki uyuşmazlıklarda alacaklı olan tarafın kendisini koruyabilecek birtakım hükümlere ihtiyacı olacaktır.
Türk Borçlar Kanunu 179’uncu Madde ve devamı hükümleri uyarınca düzenlenmiş olan ceza koşuluna ilişkin mevzuat içerisinde bir tanımlama yapılmamışsa da “borcun hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi durumunda borçlu tarafından alacaklıya ödeneceği kararlaştırılan ekonomik değer taşıyan bir edimdir” şeklinde tanımlanabilir.
Ceza koşulunun zarardan bağımsız olması (yani zamanında ödeme alamayan alacaklının bu gecikme nedeniyle bir zarara uğrayıp uğramadığı göz önüne bulundurulmaksızın ceza koşulu geciken kişiden/şirketten talep edilebilir olması) hem borçluyu borcunu yerine getirmesi açısından zorlayıcı nitelikte olup hem de alacaklı adına bir teminat niteliği oluşturmaktadır.
Bu nedenle ceza koşulu hükümlerinin sözleşmeye eklenirken lafzi ve terimsel olarak dikkat edilmesi gerekmektedir.
Koşula veya zarara bağlı olarak ceza koşulu hükümleri yazılması alacaklıyı riske sokabilecek nitelikte olacak ceza koşulu hükümlerinin uygulanmasını imkansızlaştırabilecektir.
Yine ceza koşulu hükümleri sözleşmeye eklenirken aşırı nitelikte bir ödeme miktarı yazılması veya karşı tarafın ekonomik mahfına sebep olabilecek orantısız ceza koşulu hükümlerinin yazılması uygulamada sıkça rastlanan hataların başında gelmekle birlikte; mahkemeler uyarınca bu ceza koşulunun indirilmesi yoluna gidilebilmektedir.
Bu aşırı nitelikte yazılan ceza koşulları da mahkeme denetimine tabi tutulacağından aslında uzun yargılama süreleri nedeniyle alacaklının alacağını zamanında tahsil etmesine engel olmakla birlikte sözleşmeden beklenen menfaatin sağlanamamasına neden olmaktadır.
Sayılan sebeplerle sınırlı olmamakla birlikte ceza koşulunun sözleşmelere eklenme şeklinin hukuki açıdan dikkatle irdelenmesi ve sözleşmeden beklenen menfaate göre şekillendirilmesi gerekmektedir.
Bir daha ki yazımızda işçiler ile yapılan iş sözleşmelerinde ceza koşulu hükümlerinin incelenmesi yapılacaktır.
Görüşmek dileğiyle..